28 Temmuz 2012 Cumartesi

15. yüzyılda Bizans göçmenleri ve İtalyan Rönesans’ına etkileri

Giorgione, Uyuyan Venüs, 1510
1400 yılında Bizans İmparatorluğu kaybettiği topraklarla artık Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde birbirinden ayrı ve küçük adacıklara dönüşür, bir tarafta Trabzon Rum İmparatorluğu, öbür yan da Mora Yarım Adası Despotluğu ve ortalarında Konstantinopolis vardır. Osmanlı’nın hızlı ilerleyişi ile Bizans halkı kendilerini bekleyen kaçınılmaz sonu anlar ve yavaş yavaş güvenlikte olabilecekleri yerlere doğru göç etmeye başlarlar. İtalya hem yakınlığı hem de Roma İmparatorluğu’ndan mütevellit, Ortodoks-Katolik mezhep ayrımını saymazsak, tarihsel bağları nedeniyle kaçmaya karar veren Bizanslılar için göç edilebilecek en uygun yerdir. Daha 1071 yılına kadar Bizans Yönetimi altında olan Güney İtalya daha çok köylüler tarafından entegrasyonun görece basit oluşu nedeniyle seçilirken, bir ticaret ve denizcilik kenti olan Venedik yine ağırlıklı olarak orta sınıf tüccarların göçünü alır. Roma ise başkent olarak siyasal bağlantıları olanların ve asillerin tercihi olur. En çok göçü Venedik alır, 1460 yılı itibarıyla Venedik’te 5000-6000’e yakın bir Bizanslı göçmen nüfusu oluşur.

İtalya’da 15. Yüzyıldan itibaren Latince antik felsefe ile ilgili kitaplara ilgi duyulmaya başlanmış ve bugün Rönesans dediğimiz uyanışın düşünsel boyutu başlamıştı. Katolik İtalya Bizans’tan gelen büyük göç başlayıncaya kadar zaten Aristoteles’e (özellikle Thomas Aquinas sayesinde) elde ki metinler az sayıda da olsa bir parça aşinaydı ve bir şekilde özellikle etik konusunda Aristoteles’i Hristiyan Katolik Doktrin ile entegre etmeyi başarmıştı fakat Platon (ve haliyle Sokrates) ile ilgili ellerinde nerdeyse hiçbir Latince çeviri yoktu. Bizanslı göçmenler yanlarında sadece 6 yüzyıldır Avrupa’nın kaybettiği ve unuttuğu Yunanca antik felsefe metinlerini değil aynı zamanda coğrafyadan, tarihe, dilbilimden, teolojiye birçok eski kitabı getirirler, ama en önemlisi Avrupa’nın Orta Çağ'da ki en büyük kaybını, yani seküler eğitim kavramını beraberlerinde getirerek İtalyan Üniversitelerinde büyük bir uyanışa sebebiyet verirler. Bizans İmparatorluğu’nda yüksek eğitim sadece Ortodoks öğretilerle değil aynı zamanda seküler bir içerikle antik yunan filozofları, tarihçileri ve şairlerinin de eserleri kullanılarak yapılıyordu. Rönesans uyanışının yavaş yavaş başladığı İtalya’da bu durum büyük bir hayranlık uyandırır. Orta Çağ'ın onlara kaybettirdiği antik yunan felsefesi ve seküler eğitimi bu “Ortodoksluklarından mütevellit yarı sapkın, üstelik Osmanlılara yenilmiş acınılası durumunda ki komşularının” büyük bir özenle yüzyıllarca saklamış olması onlarda büyük bir şaşkınlık yaratmış olmalı.

Rafael, Atina Okulu, 1510 / Ortada Platon ve Aristoteles ve solda yeşil elbiseli Sokrates

İtalyan şair ve ilk hümanistlerden Petrarka 14. Yüzyılın başında Cicero’nun mektuplarını “yeniden keşfedip” çağdaşı italyanlarla paylaşarak Rönesans’ın düşünsel anlamda fitilini ateşler.

“Rönesans herşeyden öte Cicero’nun yeniden doğuşudur, ve sadece O’ndan sonra ve O’nun aracılığıyla Klasik Antik Çağ’ın geri kalanıdır."
Tadeusz Zielinski

Polonyalı tarihçi Zielinski’nin söylediği “Klasik Antik Çağ’ın geri kalanı”nı Bizanslı göçmenler getirdikleri kitaplarla tamamlarlar. Cicero’nun üzerine, Cicero’yu derinden etkileyen Platon’u da okumak, eğitimin seküler olabileceğini görmek, fitili yakılan uyanışı adeta patlatır.

Önemli kişiler:
Trabzonlu George: 1395 yılında Girit’de doğar ama ismini Trabzonlu atalarından alır. 1430 yılında İtalya’ya göç eder. Plato ve Aristoteles’in eserlerini Latinceye çevirir. Aristocu Felsefe taraftarıdır ve aynı şekilde koyu bir Platoncu felsefe karşıtır.
Trabzonlu George

Manuel Chrysoloras: 1355 yılında Konstantinopolis’te doğar, devlet adamıdır. 1390 yılında İmparator Manuel II. Palaiologos tarafından Venediğe olası Osmanlı saldırısına karşı destek toplamak için lobi çalışmaları için gönderilmiştir. 1396 yılında Floransa Üniversitesi’nde Yunan dili ve edebiyatı dersleri vermeye başlar. Platon ve Homeros’un eserlerini Latince’ye çevirir ve çağdaşı İtalyanlar’la paylaşır.
Manuel Chrysoloras

Leonardo Bruni: 1370 yılında Toskana’da doğar, hümanist, devlet adamı ve tarihçidir. Tarihi, Antik Çağ, Orta Çağ ve Modern (Yeni) Çağ olarak üç sınıfa ayıran ilk kişi olmasından dolayı, ilk modern tarihçi olarak anılır. Manuel Chrysoloras’tan Yunanca dersleri almıştır ve Bizanslı göçmenlerin getirdiği yunanca eserleri Latinceye çevirerek çağdaşı İtalyanlar’la paylaşmıştır.

Theodorus Gaza: 1400 yılında Selanik’de doğar ve Selaniğin Osmanlı’nın eline geçmesi ile 1430’da İtalya’ya kaçar. Ferrera Üniversitesi’nde Yunan dili ve edebiyatı üzerine dersler verir, Aristoteles’in Latincede mevcut olmayan eserlerini çevirir.
Theodorus Gaza
Basilios Besarion

Basilios Besarion: 1389 yılında Trabzon’da doğar. Konstantinopolis ve Morea Yarım Adası’nda eğitim alır, İznik Metropoliti olur. John VIII. Palaiologos’la beraber Bizans’ı temsilen Floransa 1439 Ekümenik Konsülü’ne katılır (4 Şubat 2012 tarihli "John Palaiologos VIII.1439 Floransa Katolik Ekümenik Konsülü" isimli yazımdan detaylarını okuyabilirsiniz) . Zamanla Katolik inancına geçer, Papa IV. Eugene tarafından kardinal yapılır ve 1439 yılında İtalya’ya göç eder. Platon, Aristoteles ve tarihçi Ksenofon’u Latinceye çevirir.

Platoncu felsefe ile ilgili tartışmalar:
Özellikle Trabzonlu George ve Manuel Chrysoloras’ın çevirileri ile ortaçağın büyük bölümünde Avrupa’da unutulan Platon’un tekrar ortaya çıkışı önemli tartışmaları da beraberinde getirir. Cicero ve Aristoteles’in öngördüğü politik meselelere ilgi duyan ve katılan vatandaş tanımı yerini politikayı “bilenlere” bırakan ve kendini tefekkür ile dünyevi meselelerden çeken vatandaş tanımına bırakırken bunda Platon’un büyük etkisi olur. Platon’un yazılarındaki “eğitimli bilgelerin yönetimi”, sade vatandaşın politik meselelere kısıtlı katılımı olarak yorumlanırken Rönesans’ın hümanist atmosferinde büyük taraftar toplar. Ama Platon’un popülaritesi önünde yine de büyük bir engel vardır: Aristoteles'in düşünceleri bir şekilde Katolik Hristiyan Doktrine uygun bir hale getirebilmiş olmasına rağmen, Platon’un reenkarnasyon ve eşlerin paylaşımı gibi düşünceleri Hristiyan inancı ile aynı potada eritilmesini çok zorlaştırmaktaydı.

Platoncu ve Aristocular arasındaki tartışma giderek büyür, tartışmanın tam ortasında ise iki isim kalır: kendisi de Platon’un kitaplarını çevirmesine rağmen koyu bir Aristocu olan, Platon okumanın dinsel sapkınlığa yol açacağı gerekçesiyle yasaklanması gerektiğini savunan Trabzonlu George ve Platoncu felsefenin aslında o kadar da Katolik Hristiyan Doktrin’den uzak olmadığını savunan, koyu Platoncu yine Trabzonlu olan Kardinal Besarion.
O zaman Avrupa’nın en özgür tartışma ortamını sunan şehirleri Floransa ve Venedik’te, bu iki Bizanslının etrafında cephelenen Platoncu ve Aristocu felsefe tartışması Rönesans’ı düşünsel anlamda besler ve geliştirir. Bugün Batı Kültürü olarak tanımladığımız düşünce biçimi ve yaşam tarzı büyük ölçüde Bizans’ın Orta Çağ boyunca sakladığı Antik Yunan filozoflarının, şairlerinin, tarihçilerinin eserleri ve seküler eğitimle şekillenir.

Duccio, Havari Petrus ve Andreas’ın Çağrısı, 1308 / İtalyan Rönesans ressamı Duccio’nun bu resminde ise sanatta Bizans’ın etkisini görüyoruz: Havarilerin ve İsa'nın yüzleri adeta Kariye Kilisesi’ndeki mozaiklerin bir kopyası.

El Greko, İsa’nın elbiselerinin çıkarılışı, 1577 / El Greko 1541 yılında Girit’te doğdu, 1566 yılında Venedik’e göç etti, 11 yıl sonra 1577 yılında İspanya’ya gitti ve hayatının geri kalanını orda geçirdi. İspanyol Rönesans’ına resmiyle katıldı. Resimlerini “Giritli” olarak imzaladı.

1 yorum:

  1. Bildiğim kadarıyla: Arap'ların felsefe ve bilime katkılarıyla birlikte Yunan klasiklerinin eserlerinin Arapça'dan Latinceye çevrilmesi de Rönesans denilen bu sürece katkıda bulunmuş. Ayrıca Petrarca da bu katkının izlerinin silinmesi için uğraşmış. (Arapça'dan Latinceye yapılan çevirilerin baş kısımlarında yer alan önceki Arapça çeviriyi yapanlara teşekkür kısımlarını kaldırtmaya çalışmış) Endülüs üzerinden gelen bir bilgi akımı daha var.

    YanıtlaSil